ana_sayfa
FAALİYETLER
Yazılı Soru Önergeleri
Genel Kurul Soruları
Kanun Teklifleri
Sözlü Soru Önergeleri
Makalelerim
Genel Kurul Konuşmaları
Yazılı S.Ö.(Cevaplanan)
Meclis Araştırma Önergeleri
Makalelerim > Devlet Yönetiminin Saygınlığı

HAFTA ORTASI

Devlet Yönetiminin Saygınlığı

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden beri 59 hükümet gördü. Demokrasinin zaman zaman kesintiye uğradığı ihtilal dönemleri de oldu. Son seçimlerden sonra kurulan ve dört yıla yakındır görev yapmakta olan 58. ve 59. AKP hükümetleri, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca kurulan hükümetler içinde milli refleksleri en zayıf, en duyarsız olan hükümetler olmuştur. Dört yıllık icraatlarında kazanımlarımızın ve kayıplarımızın neler olduğuna ulusal politikalar açısından bakalım;

- ‘Türküm’ diyemeyen ve güzel Türkçemize ‘Türkiyelilik’ gibi ucube bir kavramı kazandıran bir Başbakanımız olmuştur.

- Kürt sorunu vardır” diyerek PKK’nın tezlerine destek veren ve Kürtçe konuşan kardeşlerimize belki de en büyük kötülüğü yapan bir Başbakanımız vardır.

- Sıfırlanmış denebilecek durumdayken, AKP Hükümetinin ‘munis’ yaklaşımlarıyla palazlanan bölücü terör örgütüne tekrar sahip olduk. Bu terör örgütü ki; saldırılarını ve cüretkârlığını her geçen gün artırmakta, fidan gibi gençlerimiz anaların haykırışları arasında yitip gitmektedirler.

- Hükümetimiz fazla miktarda şehit verdiğimiz dönemlerde birden coşarak sınır ötesi harekâtını ima etmekte, PKK’nın bitirileceğini haykırmakta; üç gün sonra ateşi sönünce veya baba ülkelerden icazet alamayınca geri adım atmayı alışkanlık haline getirmektedir. Kendileri bunu ‘sabır’ olarak açıklamaktadır. Hükümetimizin bitip tükenmeyen bir sabrı vardır. Fakat aynı sabrı çiftçilerimize, üreticilerimize, işsizlerimize ve esnafımıza gösterememektedir.

- İç ve Dış politikalarda da tamamen teslimiyetçi bir tutum izleyen hükümet, iç politikalarımızı AB’ye, dış politikalarımızı da ABD’ye devretmiştir. Onlardan icazet alınmadan adım atılamaz olmuştur.

- Milli birlik ve bütünlük söylemleri anlamını yitirmiş, demode ve marjinal kavramlar olarak kabul edilmiştir.

- Yıllardır süregelen ve önceki hükümetlerin asla taviz vermediği milli politikalar çöpe atılmıştır.

- Toplum sindirilmiş, sessizleştirilmiş, tepkisini ifade etmekten acze düşürülmüş ve milli irade adeta yok edilmiştir.

- Çözümsüzlüğün çözüm olmadığını söyleyen Başbakan Erdoğan, gelir gelmez önceki hükümetin “Eğer siz Rumları tek başlarına ve adanın tümünü temsilen AB’ye alacak olursanız, biz de KKTC ile entegrasyona gideriz” kararını çöpe atmıştır. Rahatlayan Rumlar ve Yunanistan elini kolunu sallayarak ve alay edercesine AB’ye girerken kendi politikalarını kabul ettirmiştir. Sayın Başbakan şimdi rest çekiyor, KKTC’yi AB’ye feda etmeyeceklerini haykırıyor. Acaba bu resti kim ciddiye alır? KKTC’yi tabela devleti konumuna getiren politikaları yürütenler zaten kendileri değil miydi?

- İç işlerimizden sorumlu AB, zaman zaman dış politikalarımızı da belirlemeye çalışmaktadır (Kıbrıs’ı Rumlara, Ege’yi Yunanistan’a ver, Ermeni soykırımı iddialarını tanı, Fırat ve Dicle Sularını uluslar arası yönetime devret vs…). Bunları milletimize nasıl açıklayacağı konusunda zorlanan Başbakanımızın tabiî ki psikolojisi bozulmakta ve şikâyeti olan vatandaşı haşlayarak rahatlamaya çalışmaktadır.

Değerli okuyucular AB ve ABD hiç istemediği kadar istiyor, şu sıralar… İster elbet… Çünkü saygın bir dış politika üretemezsen, haklı davanda başı dik ve kararlı duramazsan, her şeyden önce kendine ve milletine saygı duymazsan sana da kimse saygı duymaz.

Unutmamak lazım; “Kendine saygı duyduğun ölçüde saygı görürsün…”

26–07–2006

Yılmaz TANKUT

ytankut@keynet.com.tr

ytankut@mhp-adana.org.tr

,