ana_sayfa
FAALİYETLER
Yazılı Soru Önergeleri
Genel Kurul Soruları
Kanun Teklifleri
Sözlü Soru Önergeleri
Makalelerim
Genel Kurul Konuşmaları
Yazılı S.Ö.(Cevaplanan)
Meclis Araştırma Önergeleri
Makalelerim > Hadsiz ve Köksüz Siyaset

HAFTA ORTASI

Hadsiz ve Köksüz Siyaset

Çıktığı İni Bilmeyen, Kaç Asırlık Kini Bilmez, Soyunu Dinini Bilmeyen, Gün Gelir Haddini Bilmezdemişler. Bugünkü güncel ve siyasi gelişmeleri göz önüne getirdiğimizde gerçektende bu sözün ne kadar isabetli ve önemli bir mana ifade ettiği bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Yüzyıllardır devam eden toplum ve devlet geleneklerinin, yönetim anlayışlarının, ekonomik ve sosyal tecrübelerin, ihanetlerin, haddini bilmezliklerin, öz ve kök değerlerin unutulmasının ve daha sayısız olay ve gelişmelerin süzgecinden süzülerek vücut bulan bu deyim, bu gün ülke ve millet olarak bizi bu hale getirenleri tanımlamıyor mu? Elbette ki; yönetenler kadar yönetilenlerin de içerisine düşülen vahim ve sıkıntılı tablolar karşısında sorumlulukları vardır. Ancak Cumhuriyetin ilanından bugüne kadar istisna dönemler hariç, işbaşına gelen siyasi iktidarlar ne yazık ki pek çok gerçeği, iyi yöneteceğini iddia ve vaat ettiği Türk toplumundan saklamışlardır. Yani kendi siyasi saltanatları için kendilerini işbaşına getirip yetki ve makam sahibi yapan seçmenlerini kandırmışlardır. İktidara geldikten sonra da içerisinden çıkıp geldiği halkını unutmuş ve kendilerini o mevkilere getirenlere karşı haksız, aşağılayıcı ve hatta küstahlığa varan davranışlarda bulunmaktan da çekinmemişlerdir.

Unutmayalım ki, kalkınarak huzur ve refah düzeyi yüksek bir toplum haline gelmek için milli fedakârlıklar ister. Milli fedakârlık ise topyekûn kendi milli ve manevi değerlerinin ekseninde buluşabilen, milletine karşılıksız ve kara bir sevdayla bağlı bulunan lider ve yöneticiler ister. Kendi milli değerlerinden habersiz, Türklüğünden utanan ve kuru kuruya birtakım dini söylemlerle mütedeyyin insanlarımızı istismar eden bir zihniyetle ülkeyi idare etmeye ve ettirmeye kalkarsanız bugün içerisine düştüğümüz bunalımlardan şikâyet etmeye hakkınız olmaz. Seçerek işbaşına getirdiğiniz soyunu, haddini ve milliyetini idrak etmekten yoksun kişi ve partilerin bir sonraki seçim dönemlerinde sizi aldatarak yeniden iktidara gelmesine izin verirseniz, yaşadığınız tehlike ve haysiyetsizliklerden de birinci derecede sorumlu olursunuz. Bizi sömürmekten başka gayesi olmayan milletler elbette ki bizim kalkınmamızı istemezler. Yüzyıllardan beri bitmeyen dini ve ekonomik sömürme arzuları ile bizi sömüren, kimliğimizi yok etmek isteyen, haysiyetimizi içen ancak bunları yaparken de daima içimizdeki işbirlikçileri kullanan batı emperyalizmin temsilcilerinden bize fayda gelemeyeceğini maalesef halen tam olarak anlayabilmiş değiliz. Taşıma suyla değirmenin dönmeyeceğini, artık kendi kaynak ve imkânlarımıza dönmekten başka çaremiz olmadığını yaşanan bu musibet döneminden gereken nasihatleri çıkararak tercihlerimizi yapmamız gerektiğini bir kez daha iyice kavramalıyız.

Küresel sömürü ve gelişmelerin her geçen gün aleyhimize şekillendiği böyle bir dönemde, ne acıdır ki, ülkemizi yöneten ve yürütme erkini ellerine geçirmiş olanlar halen devletin tepesinde seviyesizce hitap etmekten hicap duymamaktadırlar. Türkiye’nin en yüksek makamı ve temsilcisi olan Cumhurbaşkanını hedef alan, haddini bilmez sokak ağzıyla yapılan terbiye sınırlarının kabul etmediği ifadeleri söyleyebilen bir başbakanla nereye kadar hak ve onurumuzu koruyabileceğiz. Kendi partisinin ve şahsının siyasi ikbalinden başka hiçbir hedefi olmayanların Türk Milletinin çıkarlarını ve bağımsızlığını devam ettirebilecek bir düşünceye sahip olduğunu söyleyebilir miyiz? Hırs ve ihtirasla kendisinden başka hiçbir kurum ve kişiyi görmeyen, diğer siyasi partilere tahammülü olmayan hatta Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarına ve temsilcilerine açıkça hakaret eden, onları düşman gibi gören bir siyaset anlayışına bu ülke mahkûm ve mecbur değildir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgesel bir güç olmaktan çok uzaklaştığı bu dönemde, yaşadığımız bu acı, sıkıntılı ve tehlikeli durumdan tek çıkış yolu; onurlu, kararlı ve milli politikaları kendilerine şiar edinmiş kadroların tek başına iktidara gelmelerinden geçmektedir. Artık bu aşamadan sonra, gücünü büyük Türk Milleti’nin binlerce yıllık milli kültür birikiminden ve millet sevgisinden almayan hiçbir siyasi oluşumun Türkiye’yi kurtaracak reçeteleri sunabilmesi mümkün değildir. Ancak toplumsal bütünleşmenin sağlanıp milliyetçilerin işbaşına gelerek Türk Milleti’nin kaderine el koymasının iç ve dış birtakım güçleri rahatsız ederek onları harekete geçireceğini de unutmamak gerekiyor.

Türk Milliyetçilerinin ve Türkiye ortak paydasında buluşanların soyunu sopunu ve kardeşliklerini unutmadan, nereden nasıl geldiklerini akılarında çıkartmadan, hadlerini ve haklarını bilerek gelecek kuşaklara haysiyetini kaybetmemiş bir Türkiye bırakmak için saflarını sıklaştırma ve birbirlerine sahip çıkma zamanı çoktan gelmiştir. Bunun ispatını inşallah hep birlikte ilk sınav zemini olan seçim sandığında yapacaklardır.

20–12–2006

Yılmaz TANKUT

ytankut@keynet.com.tr

ytankut@mhp-adana.org.tr

,